Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Bununla beraber gerek site üzerindeki, gerekse site için kullanılan kaynaklardaki hata ve eksikliklerden ve sitedeki bilgilerin kullanılması sonucunda yatırımcıların uğrayabilecekleri doğrudan ve/veya dolaylı zararlardan, kar yoksunluğundan, manevi zararlardan ve üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararlardan dolayı CNN TÜRK hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz.
Enflasyondaki sürpriz düşüş sonrası para politikasına yönelik beklentiler yeniden şekilleniyor. Kasım enflasyonu Merkez Bankası’na alan açtı mı? Faiz indirimi ekonomi için hangi etkileri yaratır? Kira ve üretici fiyatları tüketiciye ne kadar sürede yansıyacak? Merak edilen tüm soruları Ekonomist Doç. Dr. Yüksel Okşak cnnturk.com / Trend Ekonomi 5 Soru 1 Uzman’da yanıtladı….
Doç. Dr. Yüksel Okşak, Kasım enflasyonunun aylık bazda hem piyasa beklentilerinin hem de son aylardaki trendin belirgin şekilde altında gelmesinin dezenflasyon sürecini güçlendirdiğini söyledi. Bu durumun Merkez Bankası’nın hareket alanını genişlettiğini belirten Okşak, “reel faizdeki yükselişin kontrollü bir faiz indirimi için uygun bir çerçeve oluşturduğunu ifade etti ve politika faizi ile yıllık enflasyon arasındaki makas açıldıkça reel faiz yukarı çıkıyor; bu da kademeli bir faiz indirimi için uygun bir ortam yaratıyor” dedi.
Okşak, yüksek faiz ortamının uzun süre sürmesinin üretim kapasitesini sınırladığını ve yatırım iştahını zayıflattığını vurguladı. Ayrıca, maliyet kanalı üzerinden yeniden enflasyon üretme riskine dikkat çekti. Bu veri setinin kontrollü ama istikrarlı bir faiz indirimi sürecini gündeme getirmek açısından önemli olduğunu belirtti.
Ekonomist Okşak, burada bir politika iletişimi paradoksuna dikkat çekti. Ekonomi yönetiminin dezenflasyon sürecinin iyi gittiğini güçlü bir dille ifade ederken, faiz indirimi konusunda ketum bir yaklaşım sergilemesinin uyumsuzluk yarattığını söyledi. Okşak “Veriler Merkez Bankası’na alan açmıştır; ancak bu alan öngörülebilir, kademeli ve iletişim açısından tutarlı bir faiz indirimi süreci için kullanılmalıdır” dedi.
“Üretici fiyatlarındaki ılımlı seyir, tüketici fiyatlarına ne kadar sürede yansır?” sorusuna Ekonomist Okşak, üretici fiyatlarındaki ılımlı görünümün tüketici fiyatlarına doğrudan ve hızlı bir yansıma beklenmemesi gerektiğinin altına çizerek sözlerine şöyle devam etti:
Makroekonomik istikrarın sürdüğü bir senaryoda üretici fiyatlarındaki yumuşamanın 3–6 aylık bir dönemde tüketici fiyatlarına kademeli olarak yansımasını beklerim. Ancak bunun otomatik bir sonuç olmadığını, arz yönlü politikaların, verimlilik artışının ve maliyet bileşenlerinde öngörülebilirliğin bu süreci belirleyici şekilde etkilediğini vurgulamak gerekir. Eğer fiyat istikrarını güçlendirecek yapısal adımlarla bu süreç desteklenirse, ÜFE’deki iyileşme TÜFE’ye çok daha güçlü yansır.
Kira enflasyonundaki düşüş: “Önemli ama geçici bir rahatlama”
Ekonomist Okşak, “Kira enflasyonundaki yavaşlamayı kalıcı bir trend olarak görmek için henüz erken. Baz etkisi ve yasal sınırlamalar kısa vadede olumlu bir nefes alma sağlasa da, bu durumun sürdürülebilir olduğu söylenemez. Geçmiş yıllardaki yüksek artışlar matematiksel olarak enflasyonu aşağı çekerken sınırlamalar da geçici bir fren etkisi yaratıyor.” Şeklinde konuştu.
Orta ve uzun vadede ise büyük şehirlerde kiralık stokunun yetersizliği, arsa üretimi sorunları ve deprem riskinin yarattığı arz baskısı devam ettiğini hatırlan Okşak, “Bu nedenle kalıcı düşüş için sosyal konut üretimi ve planlama süreçlerini güçlendiren politikaların devreye alınması şart. Aksi hâlde bugünkü yavaşlamanın geçici kalması ve yeniden yukarı yönlü baskıların oluşması kaçınılmaz görünüyor.” Dedi.
Doç. Dr. Yüksel Okşak, piyasanın 150–200 baz puanlık indirimi fiyatlamasını “verilerin yarattığı alan ve Merkez Bankası’nın önceki iletişimi nedeniyle anlaşılır” olarak nitelendirdi. Okşak, “Beklentinin çok altında bir indirim reel sektörde hayal kırıklığı yaratabilir, çok üzerinde bir indirim ise enflasyon beklentilerini bozabilir” diyerek aşırı sürprizlerin politika kredibilitesi açısından risk taşıdığını ifade etti.
Okşak, beklentinin üzerindeki bir indirimin kısa vadede olumlu piyasa tepkisi doğurabileceğini ancak kur ve maliyet kanalı üzerinden baskı yaratabileceğinin uyarısında bulunarak, bu nedenle her iki senaryonun da dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Faiz iletişimi–dezenflasyon söylemi paradoksunun önem kazandığını ifade eden Okşak sözlerine şöyle devam etti:Verilerle uyumlu, öngörülebilir bir çerçevede ve iletişim açısından tutarlı olacak şekilde 200-250 baz puan civarında bir indirimin gerekli olduğuna inanıyorum. Ha kaç yapılır değil de kaç yapar diye sorarsanız o zaman 200 BP bile yapmaz diyebilirim. Faiz politikasının yönü de tıpkı dezenflasyon söylemi gibi netleştirilirse, beklenti yönetimi güçlenir ve para politikası daha etkin hâle gelir.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Faiz indiriminin kredi ve talep etkisi: “Vites ayarı doğru yapılmalı”
Doç. Dr. Yüksel Okşak’a göre faiz indirimi süreci ekonomi için bir vites ayarı niteliği taşıyor ve doğru kurgulandığında üretim, yatırım ve istihdamı desteklerken, yanlış tasarlandığında talep baskısını artırarak enflasyona yol açabilir dedi. Okşak, ticari kredi faizlerindeki kademeli düşüşün yatırım ve işletme sermayesi ihtiyacı olan firmalar için önemli bir rahatlama sağladığını ifade etti. Bununla birlikte krediye erişimin sadece politika faizine değil, makroihtiyati çerçeve ve bankaların risk iştahı gibi unsurlara bağlı olduğunu vurguladı.
Okşak, faiz indiriminin tüketici talebi üzerindeki etkisine de dikkat çekti. Faizler düştüğünde özellikle orta gelir gruplarında ertelenmiş tüketim ve konut talebinin kademeli olarak canlanmasını beklediklerini söyledi. Ancak arz yönlü sorunların bulunduğu sektörlerde bunun fiyat baskısını tetikleyebileceğini ve alt gelir gruplarında tek başına faiz indiriminin refah artışı yaratmakta sınırlı kalacağını belirtti.
Üçüncü olarak Okşak, gelir dağılımı etkisinin kritik olduğunu vurguladı. Talep odaklı bir faiz indiriminin fiyatları yükseltirken ücretleri geri bırakabileceğini ve gelir dağılımını bozabileceğini ifade etti. Bu nedenle faizlerin, selektif kredi politikaları ve arz yönlü reformlarla desteklenen bir çerçevede, üretken yatırımları teşvik eden ve sabit gelirlilerin alım gücünü koruyan bir şekilde uygulanması gerektiğini söyledi.
Bir sonraki Enflasyon Raporu’nda revizyon olur mu?
Merkez Bankası projeksiyonlarını tek bir ayın verisiyle değil, genel eğilimle değerlendirir; ancak Kasım gibi kritik bir ayda gelen pozitif sürpriz, kısa vadeli tahminlerde makul bir aşağı yönlü güncellemeyi mümkün kılar. Bu nedenle yıl sonu için sınırlı bir revizyon görebiliriz. 2026 patikasında ise radikal bir değişiklikten ziyade risk dengesinin biraz daha aşağı yönlü sürpriz ihtimaline açık olduğu vurgulanabilir.
Enflasyon projeksiyonlarının ücret politikaları ve beklenti yönetimi açısından kritik olduğuna dikkat çeken Okşak,” Burada benim özellikle önemsediğim husus, enflasyon projeksiyonlarının yalnızca teknik bir tahmin değil, ücret politikası, sözleşme düzenlemeleri ve beklenti yönetimi için referans niteliği taşımasıdır. Dolayısıyla bu patikaların makul ölçüde ihtiyatlı, toplumsal güven üreten bir çerçevede ele alınması gerekir. Faiz indirim süreci arz yönlü reformlarla birleşmezse, bugün yapılan revizyonların orta vadede bir anlamı kalmaz.” Dedi.